yaratıcımız evren ve din 


  1. yaratıcımız evren ve din

    yeryüzünde hayata sıfırdan başladığımızdan beri hep muaamma oldu. kimimiz görmesek de varlığına inandı, kimimiz dinlerin etkisinde kaldı, kimimiz ise reddetti. bu reddedişin hiç bir mantığa sığmayışına rağmen...

    şunu söylemek isterim ki; inanmak genetik bir gerçekliktir. eski büyüklerimizden bu yana bize aktarılan genlerin etkisi, inanma konusunda büyük bir önem taşımakta. ancak bu inanç, hiç bir yerde görmediğiniz, hissedemediğiniz bir varlığa inanıp, tapınmayı gerektirdiğinden, zaman içinde düşüncelerimiz değişmektedir. ve çoğumuz, dinlerin gerçekliğini kabul ederek ona inanıyoruz.

    tanrının varlığına inanmak bu şekilde iken, inançsızlık, tanrıya inanmamak da farklı şekillerde varlığını devam ettiriyor. dinlere olan inançsızlığın en önemli gerçeği, tanrı'nın varlığına olan inancından kopmuş insanların bu dünyada maddi bir rahatlığa kapılıp gitmiş olmasıdır. yani inanmayanlar maddi yönden bu dünyada diğerlerine göre daha rahat bir düzeyde yaşamını devam ettiriyorlar. fakat dini inancı sağlam insanlara dikkat edildiğinde de, bunun tam tersinin olduğunu, dinibütün insanların genelde maddi anlamda zor bir hayat yaşıyor olduğunu farkederiz. hangimiz bunu reddedebiliriz ki?

    bu konulardaki iki uç noktanın en önemli sebebi, insanlığın içgüdüsel olarak rahata olan düşkünlüğünden ibarettir. insanlık rahata çabuk alışır, zor vazgeçer. yaradılışından beri bu böyledir.

    herhangi bir dine olan inançsızlığını, dünya hayatındaki mutluluğu yüzünden kaybeden insanlar nasıl rahatlık yüzünden bu eksikliği hissetmiyor gibi görünse de(buraya dikkat), diğer tarafta zor bir hayat yaşayan dinibütün insanın da aynı şekilde rahata olan zaafı önemli rol oynamakta. yani inanan insan da inanmayan insan da kendi rahatı için bunu yapıyor. bu dünyada çile çekip, öteki tarafta huzura kavuşacağına inandığı için ibadet eden inanan insan ile, bu dünyada huzur içinde yaşayan inanmayan insan, aynı amaçlar için yaşıyorlar. sadece inandıkları yer ve zaman farklı, amaçlar aynı.

    anlamayanlar için tekrar; dinibütün insanlarımız, inançlarında vaat edilen, ortasından şaraplar akan huzur dolu bir cennet hayaliyle inançlarına sımsıkı sarılarak hayatın zorluklarına sabretmeye çalışıyor.

    bu örnekten yola çıkarak, dinlerin en büyük etkisinin, insanları manevi yönden rahatlatma şeklinde olduğunu söyleyebiliriz. peki, düşünüldüğü ya da benimsendiği gibi tanrı var mı?

    ---

    dünya, bigbang sayesinde varoluşundan bu yana, büyük dönüşümler sonucunda canlı hayatına uygun bir yer haline geldi. dünyanın bu dönüşümleri sağlayabilmesi, tabi ki güneşin çekim etkisinde kalabiliyor olmasından dolayıydı. dünya dönüşümünü tamamladı, birçok canlı yaşama imkanı buldu, bazı canlılar dönüşümlere(büyük oranda iklimsel değişikliklere) ayak uyduramayıp doğadan silindi. (en basitinden dinozorlar)

    dünya dönüşümünü güneş sayesinde sağlayabildi, ancak dünyanın güneşten ayrılmasını sağlayan patlamanın kaynağı neydi? işte bu kısım, tanrı'nın varlığına belki de en büyük delildir. çünkü, "etki-tepki" mantığına göre, hiçbir olay, belli bir etkiye maruz kalmadan gerçekleşmez. bu her zaman böyledir, değişmez, değişemez. dünya astronomik imkanlar nedeniyle bugününe gelebildi ama dünyadaki bu hayatın gerçekleşmesinin kaynağı olan bigbang'in sebebi, tanrı'nın varolduğu ya da varolmuş olabileceği ihtimalini gözönünde bulundurmamıza neden oluyor.

    soracaksınız; neden varolmuş olabileceği dedin, tanrı öldü mü?

    tanrı dediğimiz olgu(kimimize göre varsayım ya da yokluk), dinler sayesinde hep adaleti sağlayan, dünya hayatını düzene sokan ve bazı insanlarla (ki bunlara çoğumuz peygamber diyoruz) bir şekilde iletişime geçen bir varlık olarak tasvir etmek zorunda kaldık. demek istediğim, belki de tanrı dediğimiz bu güç, sadece o patlamaya sebep olan güçlü bir enerjiden ibaretti. daha ötesi değil.

    tanrı'yı sadece insan hayatını düzene sokan birşey gibi düşünürsek, dinlerin etkisinden kurtulamadığımızı da kabul etmemiz gerekir.

    diğer bir ihtimal de, tanrı'nın evreni ve dolayısıyla dünyayı yaratıp, bu sistemi uygun hale getirip olanları izliyor olmasıyla ilgili. böyle bir durumda da "tanrı nasıl ortaya çıktı, tanrı'yı ortaya çıkaran neydi" benzeri cevabı istenen sorular ortaya çıkıyor tabii.bu ihtimalin doğruluğunun kanıtlanması durumunda, tanrı'nın nasıl ortaya çıktığını bulmak da takdir ederseniz ki fizik/kimya profesörlerinin işidir. zannediyorum bizi ilgilendiren kısım bu değil.

    bir de şöyle birşey var;

    "etki-tepki" mantığı belki de sadece bu evrende geçerli olan bir mantıktır. insanlar olarak sınırlı duyu ve mantığa sahip olduğumuz için '' yoktan varolabilme '' gibi kaba bir tabirle isimlendirebileceğimiz mantığı anlayamıyoruzdur.ancak dinlerin hiçbiri, bazı sebeplerle ve insan zekasının sayesinde ortaya çıkarılma sebebi içerdiğinden, bu gerçeklikleri sorgulamayı "günah" adı altında yasaklamış, sorgulayanları da tanrı'nın ağzıyla "lanetlemiş" gibi teşhir etmiştir.

    düşünmek, irade sahibi her canlının hakkıdır. aynı şekilde, herhangi bir dine bağlanmak da irade sahibi varlıkların sorumluluğundadır. bunlara kesinlikle müdahale edemeyiz.

    ancak, "ilahi" dediğimiz ve dünyanın her yerinde büyük etki gösteren bu dinler, ne yazık ki günümüz dünyasında artık yetersiz kalıyor. inançsızlığın artmasının en büyük sebebi bu ve emin olun ki bu dini bir şekilde insanlara empoze edenler, dünyanın bu noktaya geleceğini yeteri kadar tahmin edememişlerdi.
    islam'da kıyamet alametleri adı altında bahsedilen, "inançsızlığın artması" durumu, muhammed'in ve dolayısıyla selman-ı farisi'nin yürüttüğü mantık çerçevesinde mümkün olabilmiştir. ancak modernliği tahmin edememiş olmalılar ki, islam da diğer dinler gibi geçerliğini yitirmeye başladı.
    örneğin, dünyanın varlığı konusunda kutupları hiç hesaba katmayan bu din, ibadet etme olayını kabe'ye yönelerek gerçekleştirmek bahseder. oysa bütün "ilahi" dinler, evrensel olduklarını iddia ederler.
    aynı şekilde, islam'da ibadet şekli olarak namaz kelimesinin kaynağı, hintçe'deki "namasté"(yanlış olabilir) kelimesinden türemiştir. hintliler güneş tam tepede olduğu zaman ibadet ederlerken, muhammed kendi dininde, güneş tam tepedeyken ibadet etmenin yasak ve hatta günah olduğunu söylemiştir.
    sebebiniyse, "kafirlere benzemeyelim" şeklinde yorumlamıştır.
    islam'ın çıkış kaynağı, islam'dan önce araplar'ın kabe'de bulundurup taptıkları, lat menat ve uzza isimli üç büyük putun başında bulunan en büyük put olan "al-ilah" isimli puttur.
    muhammed bu isme basit bir değişiklik uygulayıp kullandı.
    bu basitliğin sebebiyse, insanların hep al-ilah ismine alışmış olmasından ileri geliyor. insanları islam'a kolayca kazandırabilmek ve aynı zamanda da yeni bir inanç sistemi getirebilmek için, bu basit değişikliği uygun gördü.
    şimdi insanların al-ilah diye benimsediği tanrı inancı yerine, "benim tanrım'ın adı ananas'tır" deseydi, takdir edersiniz ki yeteri kadar yoldaş bulamazdı. zaman içinde bu din de kaybolurdu, hem de muhammed hayattayken.
    bir başka olay da, muhammed'in çokça karıştırılan cinsel hayatıyla ilgiliydi.
    3 karısından en küçük olanı aişe'nin yatağında yatmayı tercih ederken diğer eşlerinin "neden bizimle de kalmıyorsun" diyişine sinirlenip, "cebrail ben aişe'nin yatağındayken bana uğruyor, sizin yatağınızdayken değil" diyerek olayı bir şekilde kendi mantığına çevirebilmiştir.
    nasıl hristiyanlık bir tür güneş diniyse, islam da bir tür ay dinidir. ay'ın islam'da ne kadar kutsal sayıldığını en az benim kadar bildiğinizi varsayıyorum. bu kutsallığın sebebiniyse, araplar'ın şiire ve dolayısıyla romantizme olan düşkünlüğünden kaynaklandığını tahmin etmek zor değil.
    hristiyanlık'tan bahsetmeye gerek görmüyorum çünkü, hristiyanlık, dönemin birkaç din adamının bir araya gelip, çok eski tarihlerde inanılan dinlerden arakladığı birçok hikayenin birleştirilip oluşturulduğu bir din olmaktan öteye gidemedi.
    merak edenler, horus'u araştırabilir. zeitgeist'ta da bahsedilmişti bundan.

    sonuç itibariyle, dinler cehaletten ve yoksulluktan beslenen inanç sistemleridir ve, dine olan inançsızlığın temelinde de rahat yaşama içgüdüsü yoğunluğunu artırarak devam ettirmektedir.
    ölümden sonra hayatın doğruluğu da ne yazık ki imkansızdır. çünkü, şuan kurulan sistem, her türlü eleştiriye rağmen yeteri kadar adaleti sağlamaktadır.
    tanrı vardır ancak, o'na ulaşabilmenin dinlerle mümkün olduğunu söylemek, bu gerçekler doğrultusunda mümkün değildir.
    önemli olan, hiçbir canlıya hiçbir şekilde zarar vermeden yaşayabilmektir.

    not: konuyla alakası olduğundan(videonun son dakikaları) hoşuma gitti: http://www.youtube.com/watch?v=ic_epy8ac3g
    (inatciyazar ?, 26.07.2012 00:01)
  2. reserved
    (lakota teton ?, 26.07.2012 00:02)
  3. apdullah
    (inatciyazar ?, 26.07.2012 00:07)
  4. reserved
    (kingzy ?, 26.07.2012 00:07)
  5. rizörv. okuyacam
    (nutellla ?, 26.07.2012 00:08)
  6. edited
    (inatciyazar ?, 26.07.2012 00:12 ~ 16.09.2012 13:24)
  7. edited
    (inatciyazar ?, 26.07.2012 00:17 ~ 16.09.2012 13:24)
  8. ediyorum bi saniye..
    (inatciyazar ?, 26.07.2012 00:23)
  9. okuyacam çaçam.
    (ismail abinin torunu ?, 26.07.2012 00:24)
  10. (bkz: insanlığın sırrını açıklıyorum)
    (bkz: rüyalar hakkında)
    (bkz: baphomet hakkında bilinmeyen gerçekler)
    (bkz: görünmeyen varlıklar)
    (inatciyazar ?, 26.07.2012 00:25)
  11. reserved
    (sizsadecejokerdiyin ?, 26.07.2012 00:26)
  12. (bkz: i s a)
    (inatciyazar ?, 16.09.2012 13:23)
  13. oh oh, bugün işler iyi. keyfim yerine geldi şimdi
    (seytan as ?, 16.09.2012 13:25)
  14. okudum çaçam eline sağlık
    (amsiz pire ?, 08.10.2012 13:59)

© 2025 - inat sözlük uludağ sözlük

'inat sözlük' rüyadır. bedenin terk etse de ruhun burada kalır. bir interaktif sözlük çalışmasıdır. inat sözlük sözlük spot tematik sözlük servisi ile üretilmiştir. sözlükler yöneticilerinin sorumluluğundadır, www.sozlukspot.com sözlüklerin içeriklerinden sorumlu tutulamaz.