neden agnostiğim part5 


  1. Çok sayıda benzer kitap okuyarak gençliğim geçti. Dinin tüm tohumları özenli bir biçimde zihnime ekildi.

    Bu dönemde bilim hakkında, yani diğer taraf hakkında, hiçbir bilgim yoktu. Kutsal kitaplara ve inançlara getirilen itirazları bilmiyordum. Elbette inkârcıların ve kutsal metinleri ciddiye almayanların başlarına neler geleceği hakkında detaylıca bilgilendirilmiştim. Eleştirilere cevap verilmiyordu ama inkârcıların ruhlarının şeytan tarafından nasıl ele geçirildiği anlatılıyordu. Ve ben, hayatım boyunca tüm okuduklarıma ve dinlediklerime rağmen, yine de buna inanamıyordum. Zihnim ve kalbim ‘Hayır!’ dedi.

    Bir süre tüm dini düşleri, yanılsamaları, aldatmacaları, delilikleri ve kâbusları geride bıraktım. Astronomi okumaya başladım. Gök cisimlerinin, takımyıldızların isimlerini öğrendim. Büyüklüklerini ve bize olan astronomik uzaklıklarını öğrendim. Bizim küçük dünyamıza ışık hızıyla bile çok uzak mesafelerde bulunan yıldızların varlığı, tüm evrenin insan yararına yaratıldığı şeklindeki dini iddianın saçmalığını göstermekteydi.

    Kutsal kitaptaki yaratılış ile gerçekleri karşılaştırdım. O kitabın yazarının astronomiden kesinlikle haberi yoktu. Acaba o kitabın yazarı, yıldızların ışığının bize ulaşmadan önce milyonlarca yıl seyahat ettiğini biliyor muydu?

    Bilseydi Tanrı’nın dünyayı altı günde yaratırken; güneşi, ayı ve tüm yıldızları sadece yarım günde yarattığını söyler miydi?

    Yine de milyonlarca insan bunun Tanrı’nın sözü olduğuna inanmakta ısrar ediyor.

    Bugün ürkmeyen, düşünceleri korkuyla bastırılmayan, aklı başında herkes kutsal kitaptaki yaratılış hikâyesinin tamamen bilgisiz biri tarafından yazıldığını söyleyecektir. Hikâye gerçeklerle tamamen çelişmektedir ve gökyüzünde parlayan tüm yıldızlar buna şahitlik edebilir.

    Kutsal kitabın bilinmeyen yazarının samimi olduğunu kabul ediyorum, en azından doğru bildiği şeyleri yazmıştı ve elinden geleni yaptı. Ama Tanrı tarafından yazdırıldığı doğru değildi. Kitap, yazıldığı dönemde yaşayan ortalama bir din adamının evren hakkındaki bildiklerini içeriyordu. Bir başka deyişle yazarın yazdığı şeyler hakkında hiçbir fikri yoktu.

    Burada bana cephe alan din adamlarına şunu söylemek istiyorum: Yanlış hedef seçiyorsunuz. Muhterem cemaat, lütfen astronomlara saldırın. Kepler, Kopernik, Newton, Herschel ve Laplace’ı hedef almanız gerekiyor. Kutsal hikâyelerinizi çürütenler bu adamlardır. Hevesinizi bu adamlardan aldıktan sonra yıldızlara ve sonrasında da kendi kitabına bu kadar ters düşecek deliller bıraktığı için Tanrı’nıza savaş açmalısınız.

    Araştırmalarıma jeoloji ile devam ettim. Ama öyle çok derinlemesine değil, sadece doğa olaylarının nasıl oluştuğunu anlamaya yetecek kadar. Ateşin ve suyun hareketini, adaların ve kıtaların oluşmasını, volkanların ve kayaçların yapılarını, denizleri, nehirleri, buzulları ve resifleri tanıdım. Ama öyle çok derinlemesine değil, sadece alttaki kayaların üzerine bastığım çimenlerden milyonlarca yıl daha yaşlı olduğunu öğrenecek kadar. Rüzgârın, suyun ve ateşin gerçek doğası hakkında ‘ilhamla yazılan kitapta’ hiçbir bilgi olmadığını anlayacak kadar.

    Yine burada söylemem gerekir ki din adamları lütfen bana değil yerbilimcilere saldırsınlar ve onların bulduğu gerçekleri reddetsinler. inkârcı denizleri ve kâfir kayaçları lanetlesinler.

    Daha sonra biyoloji üzerine okumaya başladım. Ama öyle çok derinlemesine değil, milyonlarca yıllık kayaçlar gibi milyonlarca yıllık canlıların da var olduğunu, Âdem ve Havva’nın dünyaya düşüşünden çok önce soyu tükenen hayvan kemiklerinin bulunduğunu öğrenecek kadar.

    Sonrasında bu ‘ilhamla yazılan’ kitabın doğru olmadığına, milyonlarca insanın aldatıldığına, insanın kökeni hakkında sunulan açıklamanın yalan olduğuna emin oldum. Eski Ahit’in; tamamen kafası karışık bilgisiz bir adam tarafından yazılmış, gerçeklerle yalanların, şefkatle gaddarlığın, felsefeyle akılsızlığın, şiirler ve beylik söylemlerle karıştırıldığı, kimi zaman coşkulu, kimi zaman nefret dolu yakarışlar içinde ortaya atılan delice kehanetler, saplantılar ve kaotik hayallerden ibaret olduğunu hissettim.

    Elbette din adamları bilimciler tarafından bulunan kanıtların kendi hikâyelerini desteklediğini iddia ettiler. Bulunan kanıtların inancımızı test ettiğini ya da şeytan icadı olduğunu söylediler.

    Jeologlara yaratılış anlatımında geçen ‘gün’lerin daha uzun zaman dilimlerini ifade ettiğini, büyük tufanın ise aslında yerel bir tufan olduğunu söylediler. Astronomlara güneş ve ayla ilgili anlatımların mecaz tanımlar olduğunu söylediler.

    Eski Ahit’te bulunan ve karşı çıkılmayan köleliği, çokeşliliği veya şiddeti maruz göstermek için ise o zamanlarda yaşayan insanların düzeyinden ve önyargılarından dem vurdular.

    Her durumda ruhban sınıfı kendini çürüten kanıtları başından savmak ve imanını korumak için türlü üçkâğıtlar dener.

    Sırasıyla gidersek; ilk olarak bilimin sunduğu gerçeği inkâr ederler. Sonrasında onu küçümserler. Sonrasında yeni gerçekle uyum sağlarlar. En son olarak da aslında hiç inkâr etmediklerini söylerler. Kutsal kitabı, yeni gerçekle uyumlu olacak şekilde yorumlamaya başlarlar.

    Başta iddianın gerçek olamayacağını, aksi durumda dinin çökeceğini söylerler. Sonda ise yeni gerçeklerin dinle tam uyumlu olduğunu söylerler.

    Hileyle kurtulamayacakları her şeyi yutarlar, yutamadıkları her şeyden hileyle kurtulmaya çalışırlar.

    Ben Eski Ahit’e hataları, saçmalıkları ve caniliğinden dolayı itibar etmiyorum. Yeni Ahit’e ise bilimsel çelişkileri, dini mucizeleri, isa ve havarilerinin insan ve hayvan bedeninden şeytan çıkarmış olmaları sebebiyle itibar etmiyorum.

    Evet, tek başına bu sonuncusu bile yeterli. Biliyoruz ki, yani gerçekten bildiğimiz bir şey varsa, şeytan diye bir şeyin gerçek olmadığıdır ve isa asla şeytan çıkarmamıştır ve eğer gerçekten bunu yapmaya çalıştıysa ya sahtekârdır ya da delidir.

    Böyle iddialara inanacak kadar saf olmamı bekleyen ve hiç bitmeyen işkenceyi yücelten bir kitaba itibar etmiyorum.
    (kaliteli pezevenk ?, 29.09.2012 13:07)
  2. (bkz: neden agnostiğim part6)
    (kaliteli pezevenk ?, 29.09.2012 13:13)

© 2025 - inat sözlük uludağ sözlük

'inat sözlük' rüyadır. bedenin terk etse de ruhun burada kalır. bir interaktif sözlük çalışmasıdır. inat sözlük sözlük spot tematik sözlük servisi ile üretilmiştir. sözlükler yöneticilerinin sorumluluğundadır, www.sozlukspot.com sözlüklerin içeriklerinden sorumlu tutulamaz.